4 Haziran 2016 Cumartesi

Bizimkisi Bir Havan Hikayesi...


Anneler Günü'ne dair pek çok yazı yazdım ama şimdiye dek hiç birinin paylaşmaya hazır olduğunu düşünmedim. Sanırım bu yazıyı yazar yazmaz yayınlayacağım. Hissediyorum ;) "İlham" geldi, hoş geldi...

Yazımın adına ilham (ah "İlham" ah ;) kaynağı olan rahmetli Kayahan ve "Bir Aşk Hikayesi" şarkısını da saygıyla anıyorum ;))



Benim annem inanılmaz zeki ve bir o kadar da zor kadındır.  Bu nedenle sağlam bir ergenlik dönemi yaşadık birlikte. O zamanlar beni anlamadığını düşünürdüm. Şimdi ise ben onu anlayamamışım diyorum kendi kendime. Büyümek böyle bir şey mi?

Annem zor, ben deli; sık sık inatlaşırdık. Hala öyleyiz ama şimdi bundan keyif alıyoruz. Ben üniversiteye giderken küçük ablam evlenme kararı almıştı. Onun evlilik hazırlıklarını yapıyorduk ve eksik listesi yaparken annem "Ablana hediye olarak "havan" gelmiş. Senin yok. Sana da alalım." dedi. Aman efendim, evlilik mevzusu ya başlayıverdim hemen:

- Oooo evlilik için çok erken. Hem havan da neymiş canım? Ne gerek var boşver alma.
- Kızım bak bu kıymetli bir şey. Her evde olur. İlerde lazım olur." dediyse de dinlemedim.
- Biz evde (öğrenci evi tabi ki) plastik olandan kullanıyoruz. Pazardan aldık. İşimizi görüyor. Hem o çok ağır...
 Annem haklı olarak kızdı:
- Tamam canım. Sana da bir şey söylenmez zaten. Almam.

Annem çok net kadındır. "Acaba"ları yoktur. İyi düşünür, kesin karar verir. Bu nedenle ben, konuyu kapatmış, annemi kızıdırmış ve sözüm ona zafer kazanmış bir şekilde odadan çıktım. Ve evet, annem bana gerçekten havan almadı ve hediye gelenleri de vermedi. Düşünüyorum da bu huyunu ondan miras almışım, ne mutlu ;)

Aradan yıllar geçti. Gerçekten plastik havanla idare ettim ve hiç başka bir havana ihtiyacım olmadı. Bu konuşmayı da unuttum gitti. Ta ki Oğuz Bey'le tanışana ve mutfağa merak salana dek... Özellikle yabancı yemek programlarını izlerken o 'havalı havalı' havan kullanmaları pek hoşuma gider oldu. Önce "Gidip bir tane alayım" dedim. Sonra "İdare ediyorum, ne gerek var." dedim. Ta ki ikizlerimiz doğana dek... Beni tanıyanlar bilir; her şeyin doğalından yanayımdır.  Ama o plastik giriverdi hayatımıza ve istesek de istemeek de kullanır oluverdik. Ancak söz konusu çocuklarım olunca ve onların doğal yaşamasını, doğaya saygı duymasını dileyince işin rengi kırmızı oluverdi bu hikayemizde. Annemin yüzüne nasıl bakarım kırmızısı?!

Nihayet toparlayıp kendimizi bebeklerle annemi ziyarete gittiğimizde...

-Anne, ben havan istiyorum. dedim.
-Hahahahyt. kahkahayı patlattı tabi.
-Ya anne, gülme...
- Kızım sen de onca lafın ve yılın üstüne bunu söyledin ya...
- İnsan gençken aptal oluyor sanırım.
- Aptal değil, tecrübesiz oluyor annem...

Ertesi gün bana havan aldık. Bu arada yıllar önce annem bana o havanı alsa idi şimdinin bir çeyrek altın parasını verecekmiş. Köylerde öyle söylenirmiş. Altın yerine gelin evine sorulup havan hediye getirilirmiş o yüzden. Pirinçten yapıldığı için tartılarak satılırmış ki biz benimkini alırken adam tarttı da verdi bize. Bu arada bugün altın fiyatları alıp başını gittiği için bir çeyrek altın parasına üç tane havan alabilirdik ve ben dayanamadım:

-Gördün mü bak? ;) Daha karlı çıkmış oldun ;))) Yüzümde munzur bir gülümseme.
- Hadi ordan. Düş önüme...

Beni iki şey çok mutlu etti o gün: Birincisi tabi ki pırıl pırıl havanım ;) İkincisi ise havanın ve annemin sözünün kıymetini geç de olsa anlamış olmam. Bir de bunu anladığımı annemin görmesi.
Alsın kadın istediğini. Vardır bir bildiği; sus de mi? Bazen gerçekten şapşik oluyorum...

Neymiş Hatice Hanım? Çok bilmeyecekmişsin, çok konuşmayacakmışsın... Kısacası haddini bilecekmişsin! İnsan da insanın huyu da beğendikleri de zamanla değişebilirmiş; daha çok şey öğrenecekmişsin... Yoksa hayat seni adam etmesini bilip annenin dizlerine koyduruverir başını...



EKHO'nun Şapşik Annesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder