22 Şubat 2016 Pazartesi

Teknolojinin Verdikleri .. Aldıkları... Bebek büyütürken teknolojik araç gereçler ne kadar hayatımızda olmalı?


İnsanoğlu hayatını kolaylaştırmak için çalıştı durdu; ateşi buldu, tekeri buldu, yazıyı buldu, parayı buldu, silahı buldu... derken elektriği buldu. Sonra çorap söküğü gibi geldi arkası ve teknoloji girdi hayatımıza ve çıkmıyor, çıkamıyor... Çünkü çıkarmak istemiyoruz. Kolayı varken zoruyla kim uğraşmak ister? Hadi çıkaralım bakalım çamaşır makinasını hayatımızdan... Hmmm. Çıkarmasak. Valla makinamdan vazgeçmem. Yemedi değil mi? (Bunu kendime söyledim.) Cesaret etmek zordur. Zaten bunca derdin işin gücün arasında kimse artık elde çamaşır yıkamayı tercih etmez. Haklı olarak ;) Ben etmem. Ellerime yazık... Hala elde çamaşır, bulaşık... yıkayan var mı? Elbette var. Hatta bu şekilde teknolojisiz yaşamayı tercih edenler de var. Büyük saygı duyuyor ve takdir ediyorum çünkü Einstein'in yukarıdaki sözünün haklılık payı var. 

Konuya nerden girdim nereye çıktım yine? Benim amacım bu hayatımızı kolaylaştıran teknolojiden bahsetmek değil! Benim amacım teknolojik olacağız diye önce kendi iletişim kanallarımızı bozmamız sonra da iletişim kanalları bozuk, teknolojiye boğulmuş ama nefes alamayan sorunlu evlatlar yetiştirmemiz. İletişim kanalları nedir ki? Buraya tanım yazmayacağım elbette. Ama diyelim ki söylemek istediğiniz bir şey var ( bir mesajınız var yani) ve bunu söylemek, iletmek istiyorsunuz. Belki sadece belirli birine, birilerine ya da belki kime denk gelirse. Nasıl söyleriz? Ya direk söyleriz, yazarız, işaret ederiz bazen de sadece o kişinin gözlerine bakarız ya da bir araç kullanırız telefon, internet... vb. gibi. Bu derdimizi anlatırken kelimelerin sadece %7 ile %10 kadar bir öneme sahip olduğunu biliyor musunuz? Ses tonunuz ise  %30 ile %38 ve beden diliniz %55 ile %60 civarında önem arz edebiliyor. Bu ne demek farkında mıyız acaba? İçinde bulunduğumuz gaflet uykusunun farkında mıyız acaba?

Yeni evliyiz. Evde sohbet ediyoruz. Nasıl bir sohbetse artık ikimiz de yetiştirmemiz gereken işler olduğu için ayrı ayrı bilgisayar başındayız. Ben, işte canımı sıkan bir şeyi anlatıyorum. Eşim de hem beni dinliyor hem de gözü önündeki ekranda. Bi ara anlattığım konunun heyacanı ile kafamı kaldırdım ve eşimin gözlerine bakma ihtiyacı duydum. Ama gözleri bende değildi. Birden sustum. Ben o gözlere bakarak konuşunca kendimi iyi hissediyordum ve o an hiç de iyi hissetmediğimi anladım. Eşimin kafasını kaldırdı ve "Ne oldu? Sustun." dedi. İşte o an yerimden kalktım ve yanına gittim. "İşine biraz ara vermen mümkün mü?" dedim "Sen bana bakmayınca kendimi iyi hissetmiyorum." Eşim güldü ve munzurca "Dinliyorum ya." dedi. Beni anlamıştı. İkimiz de herşeyi bırakıp karşılıklı sadece bir birimizi dinleyerek sohbet ettik. Ohhh kendime gelmiştim. Demem o ki konuşmakla, dinlemekle sadece yazmakla, yazılanı okumakla iletişim gerçekleşmez. (Burada okuduğumuz kitapların, gazetelerin, bu sayfada olduğu gibi internette okuduklarımızdan bahsetmiyorum elbette. Bununla birlikte, imza gününde bir yazarın yazdıklarına verdiğiniz değeri göstermenizden nasıl da mutlu olduğunu ya da sosyal bir sitede yaptığınız yoruma verilen yanıtların nasıl sevindirdiğini düşünürsek ne demek istediğimi tahmin edersiniz...) Yüzyüze ya da karşılıklı iletişimden bahsediyorum bu yüzden. Anlattıklarınıza sağlıklı tepki almaktan bahsediyorum.

Teknoloji iletişim araçlarının sayısını arttırdıkça iletişimin kalitesini de biz azalttık. Telefon çıktı. Ziyaret etmek yerine bir-iki dakikalık bir telefon görüşmesi ile geçiştirmeye başladık. Cep telefonu çıktı mesajlara döndük. İnternet yaygınlaştı, e-postalara sosyal sitelerde iletilere, yorumlara döndük. Telefon edip konuşmak bile zulüm gelmeye başladı. (Lütfen buraya not düşelim : Birbirinden uzakta olanları yakınlaştırdı da aynı zamanda teknoloji. Uzun uzun konuşup çok fatura ödemekten kurtardı da bazen mesajlar... Yiğidi dövüyoruz; hakkını yemeyelim.) Kısacası abarttık mi biraz? Hayır, daha da fazlasını yaptık. 


Çocukları teknolojiye boğmak...

Bir karikatür vardı Randy Glasbergen'in: Baba ile anne bilgisayar başında oğullarına mesaj atıyorlar. "Lütfen bilgisayarını kapatıp, aşağı gel. Yemek yiyoruz..." diyorlar. Ne acı, değil mi? "Yok canım, biz öyle değiliz" dediğinizi duyar gibiyim. Peki nasılsınız? Evde sürekli televizyon açık mı? Misafir bile varken, sohbet ederken gözler televizyona kayıyor mu? Çocuklarınız televizyon karşısında mı? Televizyon izlerken çaktırmadan yemek mi tıkıyorsunuz ağzına ya da o izlerken ben de işimi yapayım mı diyorsunuz ya da siz izler kafa dağıtırken sizle izlemesinde sakınca mı görmüyorsunuz? Çocuklarınızın odasında bilgisayar var ve zorla mı kaldırıyorsunuz başından? Dışarı çıktığınızda "yeter ki sussun, otursun yerinde" diye eline cep telefonu, ipad mi tutuşturuveriyorsunuz eline?... Sonra da "Bu çocuk bizimle hiç konuşmuyor. Hiç bir şey anlatmıyor." diyoruz. Çok ağır ergenlik dönemi depresyonlarına şahit oluyoruz. Yok, annneeeem yok! Yapmıyoruz çok şükür." diyorsanız 'Ne mutlu size!" Tebrikler ;) Peki, ya bunları okurken yüzünde hüzün beliren güzel insanlar?!! Üzülmeyin, ne olur... Elimizde değildir bazen... Bazen bilerek bazen de bilmeyerek yanılgıya düşeriz. Önemli olan fark etmek. Hala okumaya değer buluyorsanız yazımı, fark etmenizi sağladım demektir. Yaşasın!!!!

Eşimle ilgili bir örnek vermiştim ya... Ne yaptık biliyor musunuz o günden sonra? Eğer dertleşmek istiyorsak ya da sohbet etmek istiyorsak -ki kesinlikle bu sohbetlere önem vermeli ve her gün vakit ayırmalı- televizyonu kapatıyor, elimizdeki herşeyi bir kenara bırakıyor ve birbirimize dönüp sohbet ediyoruz. Bazen bunu kahve keyfi yaparak bazen yemek yerken bazen de öylesine otururken yapıyoruz. Bu alışkanlık bizi iyi birer arkadaş, dost da kıldı. En iyi arkadaşınız eşinizdir bazen... 

"Çocuğunuz yok galiba, hanıııım" diyenler mi var? Evet bir süre öncesine kadar yoktu. Çok şükür artık var! O yüzden onlar uyuyana dek tüm gün evimizde televizyon açılmıyor. Çok zor geliyor bazen sıkılıyoruz ama dişimizi sıkıyoruz. Bilgisayardan müzik dinletiyoruz ama ekranı asla görmüyorlar. Cep telefonu ile fotoğraf ve videolarını çekiyoruz ama hemen kapatıp kaldırıyoruz ve asla ellerine vermiyoruz. Niye mi? Prematüre doğdukları için küçücüklerdi ve uzun süre uyuyorlardı ilk aylar. Evde ses olsun, gürültüye de alışşsınlar çok nazik olmasınlar diye televizyonu açıp izliyordum arada. Bana da iyi geliyordu. Hep kitap oku, müzik dinle, bilgisayara bak olmuyor. (Ne büyük hata? Aklım nerdeydi acaba? Arada bir bilgileri tazelemek gerek işte!) Bir de baktım kızım yavaş yavaş uyanmış kafayı çevirmiş ve televizyon izliyor. Allahtan uzun süre olmamıştı, eminim. Hemen kapattım. Başladı ağlamaya... İnanılmazdı. Tam yarım saat susmadı. Pes etmedim ama kendime ne küfürler ettim. Çok uzun süre unutana dek günlerce televizyon ekranına baktı açılır mı diye... Gerçekten unuttu mu sanmıyorum ;) Yaaa... 

Bebekleri özelikle televizyon, cep telefonu ve tabletlerden uzak tutma nedenleri

"O küçücük bebek ne anlar?" diyorlar. "Bırak izlesin! İki bebek, evde bir başına. Nasıl başa çıkacaksın?" diyorlar. "Onlar izler, sen ev işi yaparsın, dinlenirsin!" diyorlar. "Yarın durmayınca eline cep telefonu tutuşturuvereceksin bak gör." diyorlar. Tanrım!! Ne dediklerini bilmiyorlar. Farkında değiller... 0-3 yaş arası emici zihindir. Bebek gördüğü, duyduğu, yaptığı herşeyi kaydeder. Anne karnındayken bile kaydeder. Bu gerçekle ilgili pek çok araştırma var. Televizyon, cep telefonu, ipad.. vb. gibi elektronik cihazlar bebek ve çocukları tek taraflı iletişime mahkum eder. Dur ve izle! Bu arada da elleri çalışıyormuş... Evet, sadece bi parmak. Çok çalışıyor çooook. ;) Aynı zamanda TV ekranı sürekli farklı renkler ve ışıkla flaşlar patlar gibi "flashing effect" dediğimiz ve epilepsiyi tetikleyen bir etkiye sahiptir. Otizme, dikkat eksikliğine ve daha pek çok günümüzde sıkça görülen hastalıklara davetiye çıkarır. Yani internette "televizyon ve zararları" diye aratın. Bir sürü bilimsel araştırma, yayın bulursunuz. Fransa'da 2009 yılında 0-3 yaş arası bebeklerin bebek ve çocuk kanalları da dahil olmak üzere televizyon izlemesinin yasaklandığını duymuşsunuzdur. Amerikan Pediatri Akademisi 0-2 yaş arası önermiyor. Kurum ve süreler farklılık gösterse de sonuç aynı.  Niye? Niyesi işte ;)

Bir tanıdığımız "haklısın. İletişimi koparıyor. Ama tamamen uzak tutmak mümkün değil. Ya sonra teknolojiye adapte olamazsa. Komşunun oğlu on parmak bir klavye kullanıyor anlatamam. Ben yıllardır yazarım hala o kadar hızlı yazmayı beceremedim." dedi. Dedim ki ve diyorum ki... Teknolojiye adapte olacakları zaman çok kolay olacaklar merak etmeyin. Kullandığımız teknolojik aletlerin, cep telefonlarının herkesin kullanabilmesi için olabilecek en basit şekilde tasarlanıp üretildiğini bilin. Bu nedenle bebeklerin cep telefonu kullanması çok da büyük bir zeka belirtisi olarak düşünülmemelidir. On parmak klavye kullanmak ise derdimiz bundan önce parmaklarını çalıştıracak pek çok aktivite yapacaklar ve eğer isterlerse iyi bir eğitimle hızlı yazacaklar klavyede. İş pratik yapmakta aslında.

Bu yazıya dünyanın teknoloji devlerinin bulunduğu Silikon Vadisi sakinlerinin çocuklarını teknolojinin hiç girmediği Waldorf okullarına gönderdiği* ve aslında bizim nasıl büyütüldüğümüzü hatırlatarak devam ediyorum. Bize teknolojiyi sunan insanların çocuklarını teknolojiden uzak tutmaları ne yaman bir çelişki değil mi? Üzerinde düşünmeli. Bu konuda ayrıntılı açıklamayı New York Times'da yayınlanan ve Türkçe'ye de çevrilen makalede okuyun lütfen. (Altta linkini verdim.) Bizler nasıl büyütüldük peki? Şu an anne baba olanların büyük çoğunluğu televizyon karşısında büyümedi. Bırakın cep telefonunu evlerde telefon bile lükstü. Bu konuyla ilgili uzun uzun yazacağım. Şimdilik bir hatırlatayım dedim.


Umarım kimseyi kızdırmıyorumdur, kırmıyorumdur. Kimseyi ayıplamak, hor görmek değil niyetim. Büyük konuşmak hiç değil! Sadece bir eğitimci olarak yetiştirmekte olduğumuz çocukların hiç de uygun olmayan şekillerde teknoloji ile bu denli haşır neşir olmalarının etkilerini gözlemlediğim için elimizden geleni yapmamız gerektiğini vurgulamak istedim. Yoksa, evde sıkıntıdan patladınız ya da kendinizi hiç iyi hissetmiyorsunuz ya da ayda yılda bir izlemek istediğiniz bir şey var televizyonda. Ne yapacaksınız? Çocuğunuza bağırmaktansa, sinir krizi geçirip herşeyi mahvetme noktasına gelmektense açıp izleyin. Bu dünyanın sonunu getirmez. Çocuğunuz da hemen ruh hastası olmaz. Ya da misafirliğe gittiniz ve televizon açık. Rica da edemediniz kapatmalarını. Biraz izlemelerine engel olamadınız. Gerilmeyin. Onları cam fanus içinde yetiştiremezsiniz. Bunlar illa ki olacak. Ne izlemekte olduklarını kontrol altında tutun yeter. Burada püf noktası bunun devamını getirip getirmemekte; bu davranışı alışkanlık haline getirip getirmemekte, her başımız darlandığında kumandaya sarılmamakta. Yoksa çok uç noktalar her zaman zarar verir bize. 

Sevgiyle ama teknolojinin zarar veremediği bir hayatta nefes almanız dileğimle ;) 


Bu yazıyı yazarken faydalandığımız kaynaklar: 

"Yazsak roman olur" diyebileceğimiz kadar çok kaynağımız var aslında. Yıllarca ders aldığımız hocalarımız, okuduğumuz ders ve ders dışı kitap ve yayınlar, bilimsel çalışmalar, gazete, dergiler ve internet kaynakları. Bir de hayatımıza birikimleriyle renk katan bir sürü güzel insan. 

Okuyalım Bölümü'nde fırsat buldukça kitap yorumlarımızı da yayınlayacağız. Göz atmanızı tavsiye ederiz ;)

Burada sadece bilgi tazelerken faydalandıklarımız (insan ne de olsa unutuyor) ve konu ile doğrudan ilgisi olanları göz atmak için bulabilirsiniz:
  • Bahsi geçen karikatür..........................      http://www.glasbergen.com
Kitaplar:
  • Maria Montessori. Emici Zihin
Ulusal ve Uluslararası Bilimsel Kuruluşlar ve Bilimsel Çalışmalar:

  • Amerikan Pediatri Akademisinin "Medya ve Çocuklar" yazısı.    https://www.aap.org/en-us/advocacy-and-policy/aap-health-initiatives/pages/media-and-children.aspx
  •  http://database.cmch.tv/about/staff_cv/CV_MarieEvansSchmidt_Apr08.pdf
  •  http://www.childrenslearningadventure.com/index.php/about/advisory_board/stamm
Haberler:
  •  http://www.radikal.com.tr/hayat/bebekleri-televizyonun-onunden-cekin-895105/
  •  http://www.radikal.com.tr/hayat/zeka-icin-cocuklara-tv-yasagi-geldi-894962/
 İnternet yayınları:

  •  http://www.memorial.com.tr/saglik-rehberleri/bebeginizi-ilk-2-yil-televizyon-ekranindan-uzak-tutun/
  •  http://www.sosyalhizmetuzmani.org/otizmvetv.htm
  • *  Silikon Vadisi yöneticileri ile ilgili makale:                                             http://www.egitimpedia.com/silikon-vadisi-yoneticilerinin-cocuklari-neden-teknoloji-girmeyen-bir-okula-gidiyor/

2 yorum:

  1. Merhaba teknoloji konusunda ilk cümlenize katılıyorum. Ellerde telefon düz yolda yürümeyi beceremiyorlar.

    YanıtlaSil
  2. ;) Ah ne acı, değil mi? Gençlerimizi ne hale getiriyoruz...

    Bu arada blogumuzun sanırım ilk okuru ve ilk yorum yapan ziyaretçisi sizsiniz. Ne mutlu! İyi ki geldiniz! Teşekkürler ve kucak dolusu sevgiler bizden size ;))))))

    YanıtlaSil